Mukaddes belde Medine, tarihte birçok topluluğa ev sahipliği yapmış kadim bir şehirdir. Medine / مَدِينَة kelimesinin türevi hakkında iki farklı görüş vardır.

Birincisi; “Mim / م”, “Dal / د” ve “Nun / ن” harflerinden oluşan “Medene / مدن” kökünden türemiştir. “Medene” kelimesi, “bir yerde ikamet etmek” anlamındadır. Medine / مَدِينَة ise “yerleşilen yer” manasındadır.

İkincisi; Medine kelimesi, “Dal”, “Ye” ve “Nun” harflerinden oluşan “Dâne” kökünden türemiştir.  İdarecisine itaat şartı koşulmuş şehir manasını ifade etmek için “itaat edilen yer veya idarecinin hâkim olduğu yer” anlamındadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde Medine ism-i mekân yani “mekân ismi” bir kelimedir.

Kur’an’da Medine kelimesi, on dört yerde tekil, üç yerde ise “Medâin” “مدائن” şeklinde çoğul olarak yer almaktadır.

Hicaz’ın önemli kentlerinden biri olan Medine’nin tarihi, milattan önceye dayanmaktadır.  Nitekim Medine, tarihte ilk kez Hz. Nuh’un [aleyhisselam] oğlu Yesrib tarafından yurt edinilmiştir. Yesrib, Medine-i Münevvere’nin Peygamberimizin [sallahu aleyhi vesellem] hicretinden önceki adıdır.

İslam’ın İlk Başkenti

Medine, bütün zamanlarda önemli bir şehir olmuştur. Özellikle müminlerin hicretinden sonra çok daha önemli bir şehir haline gelmiştir.

Allah Rasûlü’ne [sallallahu aleyhi vesellem] İslam dininin gönderilmesinden sonra İslamiyet’i kabul eden ilk Müslümanlar, Mekke müşriklerinin amansız işkencelerine maruz kaldılar. Bunun üzerine dinlerini en iyi şekilde yaşayıp yaşatabilecekleri yeni yurt arayışına girdiler. Hac için Mekke’ye gelen Medineliler ile buluşan Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem], onları İslam dinine davet etti. Medineliler hiç tereddüt etmeden İslam dinini kabul ettiler.  Medineli müminler, son Akabe Biatı’nda yurtlarına hicret etmeleri için Mekkeli Müslümanları davet etti.

Medine, Hudeybiye Anlaşması’ndan sonra İslam’ın ilk şehir devleti olmuştur. Bundan sonra müşrikler tarafından İslam’ın kalesi olarak tanınmıştır. İslam geniş coğrafyalara yayıldıktan sonra ise İslam’ın ilk başkenti olmuştur.

Medine-i Münevvere’nin bazı özellikleri aşağıdaki gibidir:

İlk İslam şehri ve İslam Devleti’nin ilk başkentidir.

İslamiyet buradan dünyaya yayılmıştır.

Efendimizin [sallallahu aleyhi vesellem] hicret yurdudur.

Kuran’ın büyük bir bölümü burada inmiştir

Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] bu şehirde vefat etmiştir.

Efendimizin [sallallahu aleyhi vesellem] kabri Medine-i Münevvere’deki Mescid-i Nebevide’dir.

Adı; “Yesrib” iken, peygamber şehri manasına gelen “Medinetu’l-Rasul” olmuştur.

Mescid-İ Nebevi’nin İnşası

Mescid-i Nebevi’yi Rasûlullah Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] ashabı ile beraber inşa etmişlerdir. Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem], bizzat mübarek bedeni ile çalışmış ve mescidin inşasında çalışanlara dua etmiştir.

Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem], Medine’ye geldiğinde devesi Kasva, mescidin yapılacağı yere çöktü. Burası Ensar’dan Sehl ve Süheyl adında iki yetime aitti.

Arsa sahibi olan bu iki yetim, Es’ad İbn Zürare’nin evinde kalıyorlardı. Rasûlullah [sallallahu aleyhi vesellem], onları huzur-u saadetlerine çağırdı ve bu arsaya talip olduğunu haber verdi. Bu arsa, harabe görünümünde yabani hurma ağaçlarının olduğu bir alandı. Buna rağmen Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem], mescid yapmak istediği arsalarına karşın onlara daha büyük bir arsa teklif etti. Onlar ise:

“Onu biz size bağışlarız ya Rasûlullah!” dediler. Buna rağmen Rasûlullah [sallallahu aleyhi vesellem], Hz. Ebu Bekir’e [radiyallahu anh] arsanın parasını ödemesini emrederek on dinar karşılığında bu arsayı satın aldı.

Mescidin yapılacağı yerde müşriklerin kabirleri vardı. Efendimizin [sallallahu aleyhi vesellem] emriyle müşriklerin kabirleri başka bir yere nakledildi. Yabani hurmalar kesilip, çukur yerleri düzleştirildi. Önce mescidin temelini 1,5 metre kadar derin kazıldı. Kazılan temele ilk taşı, mübarek elleri ile Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] koydu. Taş temelin üzerine yüksekliği iki metreyi aşkın kerpiçle Nebevi Mescid-i inşa edildi.

Mescid-i Nebevi Fazileti

Mescid-i Nebevi, Mescid-i Haram’dan sonra en faziletli mesciddir. İslâm tarihinin yapılmış ikinci mescididir.

Efendimiz’in [sallallahu aleyhi vesellem] mescidinde kılınan bir namaz, Kabe hariç diğer mescidlerde kılınan bin namazdan daha sevaptır.

Bu hususta Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurmuştur:

“Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid-i Haram hariç diğer mescidlerde kılınan bin namazdan daha efdaldir. (Buharî, Müslim)

Hücre-i Saadet

Hücre (حجرة), Arapça bir kelime olup “oda” manasına gelmektedir. Hücre-i Saadet ise “Saadetli oda” manasına gelmektedir.

Rasûlullah Efendimizin [sallallahu aleyhi vesellem] hanesinde (Mescid-i Nebevi’deki Yeşil Kubbe’nin altında) bulunan Hücre-i Saadet, Hz. Aişe’ye [radiyallahu anha] ait bir odaydı. Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] bu odaya defnedilmesinden sonra “Hücre-i Saâdet” adıyla anılmaya başlanmıştır.

Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem], ahirete irtihal ettiğinde nereye defnedileceği hususunda Ashab-ı Kiram [ridvanullahi aleyhim] arasında ihtilaf oldu. Hz. Ebu Bekir [radiyallahu anh] bizzat Efendimiz’den [sallallahu aleyhi vesellem] işittiği:“Hiçbir peygambere nerede vefat etmişse oradan başka yerde mezar kazılmaz.”  hadisini Ashab-ı Güzin’e hatırlattı.

Bunun üzerine Hz. Aişe’nin odasında, Efendimizin [sallallahu aleyhi vesellem] yattığı döşeğin altının mezarı olarak kazılmasına karar verildi.

Hücre-i Saadet’te üç Mezar-ı Şerif vardır. Bunlar Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem], Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in [radiyallahu anhüma] mezarlarıdır.

Efendimizi [sallallahu aleyhi vesellem] Ziyaret Fazileti

Efendimizin [sallallahu aleyhi vesellem] misafiri olmak, O’nu ziyaret etmek her müminin arzusudur. İbn Ömer’in [radiyallahu anhuma] rivayetine göre Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurmuştur:

مَنْ زَارَنِي بَعْدَ مَوْتِي فَكَأَنَّمَا زَارَنِي فِي حَيَاتِي

Vefatımdan sonra beni ziyaret eden, hayatımdayken ziyaret etmiş gibidir.”  

Yahya B. Said [radiyallahu anh] rivayet ettiği bir hadiste ise Rasûlullah Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurmuştur:

مَنْ زَارَ قَبْرِي وَجَبَتْ لهُ شَفَاعَتِي

Kim kabrimi ziyaret ederse şefaatim ona vacip olur.”

Kaynakça:

Hadimu’l-Haremeyn, Hac ve Umre El Rehberi, Semerşah Grup, 2019